İslam Âlimi Olmak
Kimdir İslam Âlimi ve Nasıl İslam Âlimi olunur?
Âlim deyince genellikle gözümüzün önüne başında sarığı, sırtında abası ile yere diz çökmüş, idare lambasının ışığında kitaplarının arasında kaybolmuş bir mübarek zatın resmi gelir. Küçücük ömrüne elle yazılmış dünyanın kitabını sığdıran, bilgiyi yorumu ile yüzyıllarca insanlığa ışık tutmaya devam eden büyük âlimler…
Her türlü teknolojik imkânların, bilgiye ulaşmanın ve aktarmanın kolay olduğu ve bilgi kirliliğinin dünyamızda İslam Âlimi olmak nasıl bir şeydir? Her türlü değerin sorgulandığı, kavramların içinin oyulduğu, dinin dünyevileştiği günümüzde…
Âlim: Herkesin hayran olduğu muhatap kitlesine uygun söylemler geliştiren popüler konuşmacılar, geçmiş ulemayı aradan çıkarıp geleneği yok sayan kimseler mi, ayağı yere sağlam basan, bilgiyi sağlam kaynaklardan alan, yorumlayan, insanlığın hizmetine sunan adı duyulmamış kimseler mi?
Acaba bilgiyi bir yerden alıp başka bir yere kopyalayan ilim adamı ile ilmi kendisinde deruhte etmiş ve onu öğreten âlim arasındaki farkı nasıl bileceğiz?
İslam Âlimi öncelikle Kur’an ve peygamber dili olan Arapça’yı konuşabilecek, temel klasik metinleri okuyabilecek ve kitap yazabilecek düzeyde vakıf olmalıdır. Arapçasız âlim olmaz.
İslam âlimi itikadı sağlam, İslam'ın varlık, bilgi, hakikat anlayışını benimsemiş ehlisünnetin itikat esaslarını benimsemiş ve ilmi imanın hizmetine vermiş bir kişidir.
İslam âlimi düşünce, yorum ve hüküm çıkarma metodu olarak usul-i fikh’ı kullanır. Zira “Usulsüzlük vusulsüzlüktür”. Günümüzde usul-i fıkh yerine Batı’dan ithal bazı metotlar dini anlamada yanlış yollara götürmektedir.
Usul-i fıkh sadece İslam hukukunun değil, hem Kur'an'ı, hem hadisi anlamanın ve hüküm çıkarmanın metodudur.
Kur’an, meal ve hadis okumalarında bir yorum metodu olarak mutlaka usul-i fikhın kullanılması gerekmektedir yoksa bu kutsal metinleri metotsuz yorumlamaya kalkmak, keyfi yorumlara, ciddi yanlışlara yol açar.
Bir İslam âlimi katkı yapacağım diye eskiyi tamamen yıkıp sıfırdan yeni bir ilim ve ilim sistemi inşa edemez. İhya ve tecdit, İslam’ı yenilemek değildir, uygulamayı yenilemektir.
Çünkü İslam kemale ermiştir ancak Müslümanların uygulamalarındaki bidat ve sapmaları düzeltmek ve değişen şartlar içinde şer’i ahkâmın ve Nebevi sünnetin nasıl tatbik edileceğini göstermek gerekmektedir.
İslam âlimi dini ilimlere vakıf olduğu kadar, sünnetullah dediğimiz fenni alanlarda da ihtiyaç kadar bilgi sahibidir ve bu ilmi dini insanlara tebliğde kullanabilecek yeterliliktedir.
Fen ve tıp alanlarında uzmanlaşmış olan kimselerin âlim vasfını kazanmaları da dini ilimlerde yeterli bilgiye sahip olmaları ve bunu mesleklerinde ve hayatlarında, insanlığa hizmette temel kaynak olarak kullanabilmelidirler.
İslam âlimi edep ve tevazu sahibi olmalıdır. Edep sahibi olmayan insan âlim kabul edilemez. Edep eğitimi ilim eğitiminden öncedir. Edebin ölçüsü de Hz. Peygamber (s.a.v.)'in sünnetidir.
Edepler âlimin hem hayatında hem ilim öğrenmede hem ilmini öğretmede feyzini artırır ve ve şanını yüceltir.
İslam âlimi ilmiyle amel eder. İlmi, merakını gidermek veya kariyerinde ilerlemek için değil, ihlas ve samimiyetle kemale ererek Allah’ın rızasını kazanmak için öğrenir ve öğretir. İslam eğitiminin amacı ihsan sahibi insan-ı kâmil yetiştirmektir.
İslam âlimi takva sahibidir; azimetle amel eder, şüpheli şeyleri terk eder. Hakiki ilim talebelerinin ilimleriyle birlikte takvaları da artar, ilim ve takva doğru orantılı olarak artmazsa şahsiyet ve davranış problemleri ortaya çıkar. Takva sahibi olmayan âlimler, ilimlerini şahsi kaprislerini tatmin ve menfaat temini için kullanırlar, nefsin ve şeytanın aleti olurlar.
Ayrıca ilmi geçim kaynağı veya kariyer değil bir ibadet olarak görür. İlim öğretirken amacı dünyalık menfaatler elde etmek değil, Allah rızası için beşere hizmet olmalıdır. Bunu temin bir âlimin geçimini temin edeceği bir mesleği olması tavsiye edilmektedir.
Âlimi muallimliğinden tanırız ancak. O ilmi kendisine saklamaz, insanlığın faydasına sunmak için talebe yetiştirir, geniş kitlelere ulaşmak için eser verir. Bu yolda teknolojik imkânlardan faydalanmayı da ihmal etmez.
Çünkü peygamber varisi olduğunun ve irşat vazifesinin şuurundadır. Bunun yanı sıra birkaç dili de insanlara tebliğ edebilecek düzeyde bilmelidir ki, kitlelere ulaşabilsin.
Alimin ilmini artırmak ve öğretmek vazifesinin yanında günümüzün cihadı olan organizasyon faaliyetleri de olur. Böylece sistemli bir şekilde insanlığa faydalı olabilir.
Nasıl İslam Alimi Olunur?
Doğru bir eğitim usulüyle İslam aleminin ihtiyacı olan kaliteli İslam alimleri yetişmesi elbette mümkündür.
Öncelikle ilim ehli, ihlaslı hocalarla ilim öğrenmeye istekli ve yetenekli, zeki, sabırlı, iyi niyetli talebenin bir araya gelmesi çok önemlidir.
Talebenin niyeti, makam veya şöhret, maddi kazanç değil, Allah rızasını kazanmak ve yaratılmışlara karşı hayır işlemek olmalıdır.
İlim talibi başlangıç olarak en üst seviyede klasik ve modern Arapça yazma ve konuşma becerisini, Arapça eser kaleme alabilecek seviyede kazanmalıdır. Nitekim klasik dönemdeki bütün İslam âlimleri eserlerini Arapça olarak vermişlerdir.
Arapça eğitiminde eskilerin "Alet İlimleri" dedikleri Dil ve Belağat ilimlerini (sarf, nahiv, vad’, mantık, adabü'l-bahs, bedi, beyan, meani) sistemli bir şekilde sırasıyla öğrenmelidir.
Başta İngilizce olmak üzere Batı dillerini öğrenmeli ve bu dillerdeki alanıyla ilgili literatürü rakip etmelidir. Farsça ve Osmanlıcayı öğrenmelidir. Mümkünse başka İslam dillerini de öğrenmeye ve o dillerdeki literatürü de takibe çalışmalıdır.
İslami ilimlerin bütün dallarında bilgi sahibi olup bir tanesinde uzmanlaşmalıdır. Bunu yaparken, nassi (klasik metinden okuma) ve mevdui (yeni yazılmış kitaplardan konu anlatımı şeklinde okuma) metotlarını takip etmelidir.
Fenni, beşeri ve sosyal bilimlerin temel meselelerine ve yaklaşımlara eleştirel bir aşinalık sahibi olmalıdır. Bu bağlamda Doğu ve Batı klasiklerini mutlaka okumalıdır.
Güncel tartışmalar hakkında İslami yaklaşım ve yeni uygulamalara dair fikhi tartışmalar ve fetvalara aşina olmalıdır. Fıkhı mutlaka güncel hayat içinde yorumlayabilecek yeterliliği olmalıdır. Ayrıca İslam âliminin kendisini yazılı ve sözlü olarak ifade etme kabiliyetini kazanması gerekir.
Makale ve kitap yazmayı, fetva vermeyi, hitabeti ve ders vermeyi (pedagoji) öğrenmesi gerekir. Bu hususlar sadece ders öğrenmekle değil, uygulamanın içinde asistanlık ve staj yaparak öğrenilebilir.
İlim adamının rıhle yapması, Doğu ve Batı ülkelerine seyahat etmesi hem yabancı dilini geliştirmesi, hem bilgi ve görgüsünü artırması, hem de oralardaki âlimlerle tanışıp istifade etmesi için son derece önemlidir.
Dünyanın farklı ülkelerini gezip görmek, ilim talibine, ümmetin ve beşeriyetin meselelerini daha iyi anlamasını sağlayacak bir ufuk kazandırır. Bugün saygı duyarak eserlerini okuduğumuz büyük âlimler arasında rıhle yapmayan çok nadirdir.
Ayrıca ilim talibi sosyal organizasyonlara, ilmi, beşeri, hayır faaliyetlerine katılmalı, hocalık vazifesi yapacağı toplumu tanımanın yanısıra, pratik de kazanmalıdır.
Zira kuru kuruya öğrenilen ilmin kimseye faydası olmaz. İlim amel edilmekle ve öğretmekle ilim olur.
Gülsüm Sezen